12 Haziran seçimlerinde sandıktan çıkan sonuçla parlamenter siyasete dahil olma şansını yakalayan kimi Ergenekon sanıklarına mahkeme kararıyla Meclis yolunun kapatılması, CHP'ye Kılıçdaroğlu ile birlikte hızı kesilen ebedi muhaliflik rolünü yeniden hatırlattı. Birkaç yıl hariç, Türkiye'de çok partili siyasetin neredeyse tümünde muhalefet partisi olarak fonksiyon icra eden CHP'nin içselleştirdiği bu rol modeli, CHP'nin toplum nezdinde muhalefet partisi olmanın ötesinde, ülkede atılan çoğu olumlu adıma bile karşı olan ebedi muhalif siyasi aygıt şeklinde algılanmasına yol açmıştır.
Bu durum CHP'yi desteklemeyen seçmenler kadar, CHP'ye oy veren seçmenler nezdinde de partiye ilişkin negatif algıların güçlenmesine zemin hazırlamaktadır. CHP'nin öncülük ettiği son yemin krizi konuya ilişkin tipik bir örnek olarak değerlendirilebilir.
Yemin krizinin ardından İkSara isimli araştırma kuruluşunun yaptığı anket, söz konusu negatif algı ve CHP'ye etkisi bağlamında önemli bulgulara sahiptir.
Anket bulgularına göre, 12 Haziran'da CHP'ye oy veren seçmenlerin yüzde 44'ünün CHP'yi başarılı bulmaması, aynı kitlenin yüzde 34'ünün ise yemin etmeden Meclisteki çalışmalara katılma kararını desteklememeleri, CHP'nin yemin etmeme stratejisine ilişkin kamusal destek zayıflığının basit bir göstergesidir. Diğer yandan, partiye dair var olan "negatif parti-negatif siyaset" ve muhaliflik algısını pekiştirmektedir. Bulgulara göre, CHP'li seçmenlerin yüzde 31'inin tutuklu vekillerin serbest bırakılmalarına karşı çıkmaları bir diğer çarpıcı bulgudur.
Baykal dönemi CHP'sinin negatif siyaseti Anket bulguları her şeyden önce CHP elitleri ve yönetimiyle toplum arasında, üretilen stratejilere dair bir uzlaşma açığının azımsanmayacak boyutta olduğuna işaret ediyor.
Parti yönetimi-seçmen tabanı tutarlılığı bağlamında değerlendirilebilecek olan bu durum Baykal dönemi CHP'sinin en kronik siyasal sorunuydu. Toplumun talepleriyle parti lideri ve ekibinin stratejileri arasında "konsensus açığı" olarak okuyabileceğimiz sayısız tutarsızlıklar, Baykal dönemi (1992-2010) CHP'sinin ayırt edici özelliği olmuştur. Yüzünü topluma dönerek toplumdan gelen talepleri anlama yerine, sırtını topluma çevirme stratejisini benimseyen CHP, sorunlar karşısında aldığı tutumlarla, toplum nezdinde var olan "müzmin muhalif" algısını siyasa üretmeye aday "pozitif parti" algısına çevirememiştir.
12 Haziran seçimleri bir yana bırakıldığında, her seçimde en fazla beş seçmenden birinin oyuna mahkûm kalınmasını söz konusu bu kimlikle açıklayabiliriz.
Nasıl bir muhalefet stratejisi?
Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığa seçilişi ve ardından yeni yönetimle birlikte toplum, ekonomi ve siyaseti okuma konusunda yaptığı kimi açılımları görmezden gelemeyiz.
Seçim sürecinde demokratikleşme, sosyal politikalar, gençlik, ekonomi v.b konularda partinin bildirgesine yansıyan yeni CHP tahayyülü, dünün CHP muhalifliğinin yerine, ayağı yere basan, elini topluma uzatan bir CHP'nin olabilirliğini düşündürtmeye başlamıştı. Fakat aynı araştırmaya göre her üç seçmeninden birisinin Ergenekon sanıklarının parlamenter siyasete dâhil olmaları konusuna mesafeli durdukları bir siyasi aygıtın, Meclis açılır açılmaz sürdürdüğü yemin boykotuyla, "onarıcı-yapıcı siyaset" yerine, "yavaşlatıcı, yıpratıcı siyaset"i yeğlemesi, zihinlerde soru işareti yarattı. CHP'nin bu stratejisi, halk iradesinin tecellisinin nihai adresinin sandık ve Meclis olduğunu hatırlatması anlamında önemli olmakla birlikte, bu kamusal hatırlatmayı yöntemsel olarak doğru kabul etmek mümkün değildir. Toplum tarafından CHP'nin yemin muhalifliği olarak algılanan bu parlamenter siyaset itaatsizliği AK Parti-CHP arasındaki görüşmeler sonucunda çözüme kavuşmuş ve yeminler edilmiştir.
Fakat eylem CHP'nin siyasi stratejilerinin meşruiyetine ilişkin tartışmalarla birlikte önümüzdeki günlerde muhtemelen sürecektir. Çünkü yemin krizi örnek olay olarak bir yana bırakıldığında, bu krizle bağlantılı olan asıl mesele; CHP'nin muhalif zihniyetten, konsensusa yatkın muhalefete dönüşme konusundaki yetersizliğidir.
Burada yanlış anlamaya meydan vermemek için, demokrasilerde radikalliğe varan muhalifliğin öneminin ve var oluşunun göz ardı edilmemesi gerektiğini belirtmek gerekir.
Fakat parlamenter siyaset mevzu bahis olduğunda, Türkiye toplumu algısında muhalifliğin meşruluğu sorgulanırken, yapıcı muhalefetin önemsendiğini, takdir gördüğünü, geleceğin iktidar adayı olarak bir kenarda alternatif olarak tutulduğunu da belirtmek gerekir.
Bu nedenle, Yeni CHP'nin asıl meselesi; toplum nezdinde "onarıcı, yapıcı muhalefet" tarzıyla iktidar alternatifi olma yolunda mı yürüyeceği, yoksa "yavaşlatıcı, yıldırıcı" kimi CHP'lilerin deyişiyle "diz çöktürücü" muhaliflikle herhangi bir karşılığı ve değeri olmayan etkisiz siyasi aygıt olarak yerinde mi sayacağıdır.
AK Parti'nin 12 Haziran seçimlerinde iki seçmenden birinin desteğini almasından, CHP'nin çıkarması gereken sayısız dersler var. Türkiye'nin AB üyeliği ve demokratikleşme konuları başta olmak üzere, AK Parti ikinci iktidar döneminde siyasi açıkları kapama konusunda kendisinden beklenen adımları yeteri kadar atamamıştır. CHP önümüzdeki süreçte Yeni Türkiye'nin inşası adına AK Parti'yi öncelikli olarak bu konularda harekete geçirmek ve zorlamak zorundadır. Bunu yaptığı ölçüde, muhaliflikten muhalefete dönüşme yolunda ilerleyebilir. Partinin yemin krizi sürecinde uğradığı itibar kaybını azaltacak ve toplumsal, siyasal meşruiyetini arttıracak yegâne strateji, öncelikli olarak bu meselelere ve alternatif sosyal politikalara odaklanmasıdır.